
Mudurnu, tarih kokan daracık sokakları, konakları, kaplıcaları, gölleri ve doğal güzelliği ile çok şirin bir Anadolu ilçesidir. Osmanlı kokuludur Mudurnu. Osmanlılardan bugüne ulaşmış bir fısıltı gibi duran kasabaya Şeyh-ül Ümran tepesinden baktığınızda; aşağıda eski beyaz boyalı evleri ve ahşap konakları, bahçelerin, camilerin kucaklaştığını görürsünüz. Çarşının merkezindeki küçük insan kümesinin hareketini görmeseniz , Saat Kulesi’nin altında zamanın kımıldamadan durduğunu düşünürsünüz.
Mudurnu’yu gezerken Armutçular, Yarışkaşı, Keyvanlar ve Haytalar Konağı size anılarını anlatmaya çalışabilirler. Ya da Yıldırım Bazazıt Camii’nin yoldaşı Kanuni Sultan Süleyman Camii size yanındaki mezarlardan ses verir, hatıralarını anlatır. Mudurnu’da herkesi dinleyin; demircileri, bakır ustalarını, saç soba imalatçılarını, uncuyu, fırıncıyı… Çünkü Mudurnu, Osmanlı Devleti’nin ilk kuruluşundan itibaren medeniyetimizin izlerinin remz olduğu topraklardır.
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey döneminde yoğun Türk akınlarına uğrayan Mudurnu, Samsa Çavuş ve Köse Mihal’in rehberliğinde Osmanlı Beyliğinin ilk topraklarına katılan yerlerdendir. I. Murat Döneminde, Osmanlı Devletinin ilk düzenli ordusunun temeli olan “Yaya Örgütünü” oluşturan ve yine Osmanlı’nın ilk Maliye Hazine teşkilatını kuran Çandarlı Kara Halil Mudurnu’ludur. Şeyh Fahreddin-i Rumi’nin öğrencisi olup, Mudurnu ahi örgütlerinde yetişen Çandarlı, daha sonra Osmanlı’nın ilk Vezir-i Azamı olacaktır.
Sultan Yıldırım Beyazıt döneminde yapılan Yıldırım Beyazıt Camii (1374) ve Yıldırım Beyazıt Hamamı (1382) altıbuçuk asırdır ayakta durmaktadır. Fetret Devrinde güvenli bir Osmanlı beldesi olarak bilinen Mudurnu, Şehzade Mehmet Çelebi ve Emir Süleyman’a bir süre güvenli liman olmuştur.
Mudurnu işte böyle bir yerdir. Buram buram tarih kokan sokakları, Ahilik kültürünün hala neşvü nema bulduğu çarşısı, camileri, hamamı ve konakları ile ben ayaktayım ve hayattayım der. Size Samsa Çavuş’tan Yıldırım Bayazıt’tan, Çelebi Mehmet’ten, Çandarlı Halil’den, Şeyhül Ümran’dan selam getirmişem der gibi…
Mudurnu’yu ilk olarak 1996 yılının sonbaharında gidip görmüş ve gezmiştim. O seneden sonra her yıl istisnasız ziyaret edip Osmanlı’yı solukladığım, şehrin gizlerine nüfuz etmeye çalıştığım, billurlaşmış Anadolu medeniyetinin izlerini sürmeye çalıştığım bir yerdir benim için Mudurnu.
20 yıl boyunca acı tatlı hatıralarımın olduğu Mudurnu, ahşap konaklarından yükselen şehir tınısı ile bana ev kültürünün nasıl olması gerektiğinin ahengini kazandırmıştır.
Sevginin, muhabbetin, vefanın, yardımlaşmanın yol haritası olmuştur bana Mudurnu. Bir kentin ruhu olduğu zaman o ruh size kendinden çok şeyler üfler. Mudurnu benim gönlüme ve ruhuma şehir estetiği ve zarifliğini üfleyen, sizi iten değil içine taa derinliklerine çeken bir yer olmuştur hep… Her gittiğimde ara sokaklarında dolaşarak içimde eksilen Anadolu ve Osmanlı ruhunu teneffüs ettiğim bir beldedir.
Benim için Mudurnu’da Sararmış fotoğraflar renkli fotoğraflardan daha değerlidir. Bu şehirde renkli fotoğraflara bakmaya gerek yok Mudurnu başlıbaşına bir renkli fotoğraf karesi olarak karşınızdadır. Sararmış fotoğrafları görmek isterseniz Mudurnu’da dostluklar edineceksiniz. O dostlar size evinin kapısını açtığı zaman Mudurnu’nun geçmişine yolculuğa başlarsınız, billurlaşmış şehir kültürünün örneklerini görürsünüz. Mudurnu’nun yüzyıl, ikiyüzyıl hatta altı asırlık birikimi tozlanmış raflardan çıkarılarak “bellekten flaş belleğe” aktarılmaya başlanır. Flaş belleğe aktarmaya başladığınız sararmış fotoğraflardan şehre dair renkli kartpostalar sayesinde Mudurnu yüreğinize işler ve orada gönlünüzde daima yer alır.
Mudurnu geçmişte bir ipekböceği gibi hayatı örerken, bugün bir kıyıda unutulmuşluğun hüznüyle, Arnavut kaldırımlarını sessiz insanların adımladığı bir yerdir. Bu şehir sizi içine almak için davet eder her daim.
Evet gerçek o ki; Bir zamanlar Mudurnu’nun çarşı ve dar sokak aralarında sararmış fotoğraf karelerinde gördüğümüz küçük esnaflar ve zanaatkar insan manzaraları göze çarpardı.
Bugün parke taşı ve asfalt döşeli Mudurnu sokak ve caddelerinde zanaatkarlar görünmese veya yok olmaya başlasa da bizler bu karelerin izlerini hasretle bekliyoruz.
Bu izleri unutturmayıp yaşatmak bizlerin ve sizlerin elinde…
Write a comment: