Bazı şehirler vardır insanın gönlüne nakış nakış işlenir, zihninin derinliklerinde baş köşeye oturur. İnsanoğlunun “bir görüşte” aşk dediği bu olsa gerek. Mecnun’un Leyla’sına olan aşkı gibi ilk görüşte aşık olmuştur yıllar önce Amasya’ya. Evliya Çelebi Amasya için “şehirlerin yücesi” der, bence Amasya aşkların ve şehirlerin yücesi bir şehirdir.
Amasya İris (Yeşilırmak)Nehri kenarına en nadide tesbih taşı gibi dizilmiş tarihi konak ve evleri, cami, külliye ve tarihi yapıları ile size asılar öncesi Güzelce Kızdan, Şirin’den selam getiren bir haberci gibi karşınızda durur. Harşena Dağının eteklerinde Yeşilırmak kenarına kurulan Amasya, mimarisiyle bir sanat galerisi, konumuyla bir ressamın fırçasından çıkmış bir tablo gibidir. Yeşilırmak’ın kenarında sıralanan ve geleneksel Osmanlı evinin bütün özelliklerini bünyesinde taşıyan Amasya evleri bu şehri görmek, gelip burada yaşamak, bu havayı soluklamak, burada yaşanan aşklara şahitlik etmek için bütün sıcaklığı ve samimiyeti ile sizleri kucaklamak için bekler durur.
15 Temmuz Kalkışmasında Şehid olan Rahmetli Mustafa Cambaz Abi Amasya ile ilgili hazırladığı bir dosyada bu şehri şöyle tarif eder. “Amasya; Hitit, Pers ve Roma’yla başlayan medeniyet yolculuğuna Selçuklu ve Osmanlı’yla devam etmiştir. Dağında taşında eski medeniyetlerin ayak izlerini taşısa da ruhunu Selçuklu ve Osmanlı’dan almıştır. Onu diğer Anadolu şehirlerinden farklı kılan en önemli özellik de budur. Selçuklu ve Osmanlı dönemi eserlerini böylesine iç içe barındırmak hiçbir şehre Amasya’daki kadar nasip olmamıştır. Şehrin değişik mahallelerinde aralarında Gök Medrese Camii, Torumtay Türbesi, Sultan Mesut Türbesi, Halifet Gazi Türbesi ve Burmalı Minare Camii’nin bulunduğu Selçuklu dönemi eserleri; İlhanlı eseri Bimarhane; 2. Bayezit Külliyesi, Yörgüç Paşa Camii, Bayezid Paşa Camii, Büyük Ağa Medresesi ve Bedesten gibi Osmanlı dönemi eserleriyle yana yana ve sırt sırta mazimizin kültür mirasını günümüze taşıyor.” Diye tarif eder. Şehrin yücesine vurulan en esaslı mühür ise şehrin göbeğindeki Bayezit Külliyesi’dir.
Amasya denince çocukluğumda hep elma aklıma gelirdi. Ben Amasya’yı bir elma türü olarak tanıdım. Amasya elmasının güzelliğinin bu şehirde yaşayan kızların alyanaklarına ve pembe dudaklarına sirayet edeceğini bu şehirle Anadolu halk kültürünün ve folklorunun en güzel aşk hikâyelerine konu olacağını her halde tahmin edemezdik.
Amasya aşkın şehri olduğu kadar, Şehzadeler, alimler, şairler şehri olarak ta karşımıza çıkar. Şehzadeler şehri Amasya’ya gelip burada görev yapan buranın havasından, suyundan, ikliminden beslenen, devlet ricali ve üst yönetici olarak Osmanlı’ya hizmet eden nice kişiler olmuştur. Bu yönüyle bilim şehridir, mülkiye şehridir Amasya. Burada şehrin yücesi Amasya’da görev yapan şehzadeler geldi aklıma; Şehzade Bayezid (Yıldırım Bayezid), Şehzade Çelebi Mehmet (I. Mehmet), Şehzade Murad (II. Murad), Şehzade Ahmet Çelebi, Şehzade Mehmed (Fatih Sultan Mehmet), Şehzade Alaeddin, Şehzade Bayezid (II. Bayezid), Şehzade Ahmed, Şehzade Murad, Şehzade Mustafa, Şehzade Bayezid, Şehzade Murad (III. Murad).
Şehrin yücesi Amasya’ya henüz çocuk yaşında gelen şehzadeler burada büyümüş serpilmiş ilk aşkı burada tadmış, bu şehrin derinliklerindeki kültür ve medeniyet izlerini takip ederek Payitahta, İstanbul’a Osmanlı’yı yönetmek üzere yetiştirilmişlerdir.
Kimler yoktu ki bu şehrin geçmiş belleğinde; Dünyanın ilk coğrafyacısı Strabon, İlk kadın Divan Şairi Mihrî Hatun, Büyük Osmanlı Cerrahı Sabuncuoğlu Şerafettin, Hattatların Pîri Şeyh Hamdullah, Tarihçi Âşık Paşa ve Fatih’in Hocası Akşemseddin gibi bir derya Amasya’nın ilim-irfan ırmağını besleyen derelerden bazılarıdır.
Amasya’yı görünce ilk etkilendiğim mekanlardan biride yalıboyu evleri olmuştur. Amasya evleri çoğunlukla yan yana, bitişik nizamda yapılmış olup, haremlik ve selamlık olmak üzere düzenlenmiştir. Bodrum katları üzerinde bir veya iki katlı olan bu evlerin şahnişleri, üç yöne açık pencereleri ve cumbaları ile dikkat çeken bir görünümdedirler. Bu evlerin çoğu avlulu ve bahçeli olup, genellikle bu bahçeler harem ve selamlık arasında yer almakta, ocaklar ve su kuyuları da burada bulunmaktadır. Amasya evlerinin her biri ayrı zariflik ve güzelliktedir. Ama bazı evler daha ön plana çıkabilmektedir. Hazeranlar Konağı, Hacı İlyas Evi, Yörgüç Paşa Konağı ve Yalıboyu’ndaki bütün evleri bu kategoride sayabiliriz.
Aşkın şehri Amasya ile özdeşleşmiş iki aşk hikâyesini burada sizinle paylaşmak istiyorum. Tabiki ilk olarak halk kültürümüzün bir parçası olan Ferhat ile Şirin’in aşkını hatırlamamız gerekir.
Efsaneye göre Ferhat meşhur bir nakkaştır. Sultan Mehmene Banu, kız kardeşi Şirin için yaptırdığı köşkün süsleme işini Ferhat’a verir. Ferhat köşkte çalışırken Şirini görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat Sultan’a haber salarak Şirin’i istetir. Sultan kız kardeşini vermek istemez. Ferhat’ı oyalamak için, Elma Dağı’nı delip şehre su getirmesini şart koşar. Ferhat Şirin’e olan sevdasının verdiği aşkla, dağları delmeye başlar.
Mehmene Banu dağı delip, şehre suyu getirmek üzere olan Ferhat’ın yanına yaşlı dadısını göndererek Şirin’in öldüğü haberini ulaştırır. Ferhat bu acı haber üzerine elinde tuttuğu külüngü havaya atar. Düşen külünk Ferhat’ın başına isabet eder ve Ferhat ölür. Ferhat’ın acı haberini alan Şirin, korku ve heyecanla olayın geçtiği kayalığa gelir. Ferhat’ın öldüğünü görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan yuvarlanarak, orada can verir. Her iki sevgiliyi can verdikleri kayalıklarda yan yana gömerler.*1
Amasya ile ilgili bir başka aşk efsanesi daha vardır, şimdi bu efsaneyi sizinle paylaşmak istiyorum:
Amasya’da bir çok kaya mağaraları bulunmaktadır. Burada yer alan mağaralardan en önemlisi ve en ünlüsü, Aynalı Mağara’dır. Büyük blok kaya parçası oyularak yapılmıştır. Yerden yüksekliği 10-15 metre civarındadır. Dış cepheden bakıldığı zaman usta bir taş işçiliği gözlenir. Mağaranın tamamı parlatılmıştır. Aynalı Mağara denmesinin nedeni; güneş vurduğu zaman mağaranın cephesinin parlamasıdır. Buranın mezar olarak değil de yerleşim ve ibadet amacıyla kullanıldığı düşünülmekte. Ayrıca Hz. İsa’nın on iki Havarisinden birinin Hıristiyanlığı bu mağaradan yaydığı söylencesi bilinmektedir. Buraya ait bir de “Güzelce Kız” adında efsanesi mevcut olup olay şu şekilde meydana gelmiştir.
“Güzelce Kız, çok güzel bir kral kızıdır. O kadar güzeldir ki; görenler kendilerinden geçerler. Bu yüzden genç kız, hep peçeli gezmek zorunda kalır ve yüzünü kimseye gösteremez. Kızımızın evlenme çağı geldiğinde Kral babası dört bir yana haber salar ve kızını evlendirmek için aday soruşturur. Kızının peçesini açıp güzelliğine dayanabilecek olanla onu evlendirecektir. Birçok aday Amasya’ya gelir. Meydanda kurulan özel bölümde bulunan Güzelce Kız beklemektedir fakat hiç kimse cesaretini toplayarak yanına yaklaşamaz ve peçesini kaldıramaz. Aradan birkaç gün geçer ve sonunda cesaretini toplayan fakir ama yiğit bir delikanlı Güzelce Kız’ın peçesini kaldırır. O anda etrafı bir ateş sarar ve her yer aydınlanır, herkes korkudan yere kapanır. Uzun süren bir sessizlikten sonra bakıp görürler ki iki gencin kömürleşmiş cesetleri yan yana uzanmış yatıyor. Bu iki gencin cesedini kaya mezar içine ayrı odalara gömerler. Bir süre sonra Kaya mezarının dış yüzeyi güneşin vurmasıyla birlikte Güzelce Kız’ın yüzü gibi parlamaya başlar. Bu parlaklığından dolayı da buraya “Aynalı Mağara” adı verilir.” *2
Amasya bu iki efsane ve hikâye sayesinde benim nazarımda aşkın şehri olarak yer etmiştir. Aşk maddi aşktan manevi aşka geçişte en önemli vasıtadır. İnsanın karşı cinse olan aşkı bu efsanelerde işlenmiş olsa da ben Amasya’yı her türlü aşkın olgunlaşıp filizlendiği mümbit bir coğrafya olarak görüyorum.
Amasya, ilmin, tıbbın, Mülkiyelinin, şairin, şeyhin, tarihçinin, coğrafyacının, şehzadenin velhasıl insanın yetiştiği topraklardır. Ecdadımız asırlar önce bu coğrafyanın, ikliminin suyunun havasının insan yetiştirmede uygun bir kent olduğunu tespit etmiş olmalı ki burayı şehirlerin yücesi olarak tayin edip ümran etmişlerdir.
Ecdadımız kadim kültürü ile, mekânla insanın buluştuğu yerde varoluşun idrak ve tarihi yansıması anlamında şehirleri kurmuşlardır. Amasya’da böyle bir idrakin ürünü şehirdir.
Amasya’ya gidip gördüğümüzde Yeşilırmak’ın o suyunun toprağa temasının ve toprağın kenarındaki yalı evlerinin ümran ile o toprakla buluşmasının insanda “işte mekân, şehrin kurulacağı yer işte burası” hissini uyandırdığını görebilirsiniz. “Şehri kurarken de aşk lazım, ma’mur ederken de aşk lazım, yönetirken de aşk lazım” der bir düşünür.
Amasya’nın bir deyimi vardır “Amasya’nın Bar Dağ’ı, bir dağı olmazsa öbür dağı. Ali evlendi Güllü gelin oldu” der yani olan oldu anlamında kullanılır. Ali evlenip Güllü gelin olmadan, tarihi ve kültürel birikimi ile sizi bekleyen Amasya’yı ziyaret edin şehir size aşkı yeniden öğretecek bilgileri fısıldamak üzere bekliyor.
*1 Ferhat ile Şirin’in Hikayesi http://www.amasya.bel.tr/icerik/467/1646/ferhat-ile-sirin-asiklar-muzesi.aspx
*2 Güzelce Kız (Aynalı Mağara Efsanesi) http://www.amasyakulturturizm.gov.tr/TR,59490/guzelce-kiz-aynali-magara-efsanesi.html
Write a comment: