Nasreddin Hoca karısıyla bir yaz gecesi damda yatarken, artık ne olduysa olmuş, damdan aşağı düşüvermiş. Gürültü patırtı derken, komşuları Hoca’nın başına toplanmışlar. İçlerinden biri:
– Hocam, hâlin nicedir; ne yapalım, doktor çağıralım mı? deyince:
Hoca – Tez, demiş, bana bir damdan düşen getirin. Hâlimden ancak o anlar!
Mersin Silifke’de 1938 yılında dünyaya gelen Doğan Cüceloğlu’nun hayatını anlatan Canan Dila tarafından kaleme alınan “Damdan Düşen Psikolog” kitabını elime alıp okuyunca bu satırları yazmak ve Mersin’in yetiştirdiği bir değeri hemşerilerime anlatmak istedim.
Doğan Cüceloğlu’nu yıllardır kitapları, makaleleri ve televizyon programlarından tanıma fırsatım olmuştu. Hocayı zaten bütün Türkiye bu şekilde tanımaktadır.
2014 yılının Mart ayında İstanbul’da kurmuş olduğumuz ve şahsımında başkanlığını yaptığı Mersin İşadamları Yöneticileri Sanatçıları ve Akademisyenleri Derneği (MİYSAD)’ın kuruluş aşamasında Doğan Hoca ile görüşmüş yazışmıştım Bu oluşumda kendisininde aramızda olmasını istemiştim. Hatta bir yazışmamda Sayın Doğan Cüceloğlu hitabıyla başladığım bir yazışmamda, Mehmet Bey ilk ders Sayın yok Doğan Hocam yeterli, bizler aynı yörenin kaderini paylaşan insanlarız, memleketimin hemşerilerimin bana ne ihtiyacı varsa o oluşumda yer alırım. Ancak yaşım 76 ve henüz yazmak isteyip tamamlayamadığım kitap çalışmalarım var, zamanımın büyük bir kısmını kitap yazmaya ayırıyorum dedi. Mersin için Silifke için yapılacak böyle bir dernek oluşumunda aktif olarak yer alamam, beni Danışma kurulunda değerlendirin, gönülden desteklerim, sizin yaptığınız bu çalışmaları takdir ediyorum, dedi. 16 Mayıs 2014 Pazar günü Üsküdar’da gerçekleştirdiğimiz MİYSAD’ın resmi açılışında bizleri yalnız bırakmadı ve Milletvekillerimiz,Valilerimiz,Belediye Başkanlarımız ve üst düzey protokolün katılımı ile kurdelayı kesenler arasında yer aldı ve ilk konuşmasını yaptı şeyle dedi: “Hakikaten ben psikoloji alanında ilerledikte doğduğum ve büyüdüğüm o kültürün beni ne kadar çok zenginleştirmiş olduğunu anlıyorum ve anlamayada devam edeceğim, burada olmaktan çok mutluyum emeği geçenlere çok teşekür ederim.”
Mersin’in yetiştirdiği bu dünya çapındaki psikoloğumuzu ne kadar tanıyoruz hemşerileri olarak. MiYSAD Başkanı olarak Doğan Hocam’a bir vefa örneği olarak özel bir saygı programı yapmak istedik. Yazdan bu yana bir kaç sefer telefon görüşmesi yaptım kendisi ile.. program ile ilgili bilgi verdim. Artık mevsim olarak anma ve saygı programlarının yapılacağı bir vakit olduğunu düşünerek randevulaştık, Etiler’te çalışma ofisine yakın bir restoranda öğle yemeğinde bir araya geldik. Yapmak istediğimiz Saygı programı hakkında neler yapmak istediğimizi anlattığımda Doğan Hocamın “Ben kendime en yakın laboratuarım” felsefesini yaşadığına şahit oldum. Mehmet Bey, benim öyle saygı duyulacak bir yaşantım yok. Bana saygı programı yapmaktan ziyade Mersinli (Tarsus, Erdemli, Silifke, Anamur, Mut, Gülnar….) gençlerle üniversite öğrencileri ile buluştur, onlara tecrübelerimi aktarayım onların ufuklarını açayım, dedi. Ayrıca İstanbul’da yaşayan Mersinli aileleri bir araya getir onlara iletişim semineri vereyim bunlar beni daha çok mutlu eder, dedi.
Bu konuşmamızdan sonra anladım ki yüreğinde Torosların, Yörüklerin özgür ruhu dolaşıyor, Silifke’nin poyrazı hala yüzüne vuruyor, Gökbelen Yaylasının serinliğini içtiği sularda arıyor. Çocukluğu Silifke’sinde yaz aylarında damda yatışını gökyüzünde yıldızları seyredişini gördüm gözlerinde. İlk defa Susanoğlu’da denize girişinde yaşadığı hazzı ve akşam olunca sırtının yanması ile çektiği acılarda yörüklerin pratik tedavi yöntemlerinin arkasında yüzyılların birikim ve kültürünün olduğuna şahit oldum bakışlarında. Analığı Ayşe teyzenin sapanla kuş avlamak isteğinde söylediği “yapma yavruuuum, canın büyüğü küçüğü olurmu? Kıyma o cana” sözünü yıllar sonra ABD’de bilimsel bir programda söylediğinde insanların Doğan Hocamı takdir ve tebrik ettiklerini gördüm o masada… Cahil bir yörük kadının bir sözünün felsefi derinliğini hisseddirdi bana.
Evet makalelerinde, konferanslarında, kitaplarında doğduğu toprakların kültürel birikiminden beslenerek çıktığı yolda Doğan Hoca 77 yaşında ve hala birikimini Türk insanıyla paylaşmaya ve onların gelişimine aktarmaya çalışıyor.
Şimdi burada Mersin Silifke’nin 1940-1960 yılları arasındaki soyal ve gündelik hayatına da ışık tutan Canan Dila’nın kaleme aldığı Doğan Cüceloğlu’nun hayatını anlatan “Damdan Düşen Psikolog” kitabını bütün Mersinlilerin okumasını tavsiye ederim.
Damdan Düşen Mersinli Psikolog Doğan Cüceloğlu’nun hayat hikayesi ile devam edelim:
1892 Silifke doğumlu Sami Cüceloğlu’nun onbirinci ve son çocuğu olarak 1938 yılında dünyaya geliyor Doğan Hoca. Annesi Zehra Hanım Sami Cüceloğlu’nun üçüncü hanımı. Sami Bey’in ilk hanımından beş, ikinci hanımından bir ve Zehra Hanımdan beş çocuğu var. İlk hanımı vefat ettiğinde ikinciyi, ikinci vafat ettiğinde Zehra hanım ile evleniyor. Doğan Hoca on yaşında iken annesi Zehra Hanımda vefat ediyor. Daha sonra Sami Bey Sömek köyünden Ayşe Hanım ile evleniyor ve ondan çocuğu olmuyor.
Sami Cüceloğlu 9 yıl askerlik yapıyor. Silifke ve Erdemli çevresinde askeriyede çavuşluk ve jandarma komutanlığı yaptığı için yörede Sami Çavuş olarak tanınıyor. 1925-1940’lı yıllar arasında CHP Silifke ilçe Başkanlığını yapıyor Sami Çavuş. 1945’li yıllardan itibaren Demokrat Parti üyesi olarak hizmet ediyor. Sami Çavuş Silifke’nin önde gelen esnafları arasında. Silifke’de sümerbank basmasını, tekel ürünlerini ve fişek ve barut gibi ürünleri ilk o satmaya başlıyor. 11 kardeş olan Doğan Hocanın 8 ağabeyi 2 ablası var. Ağabeylerinin hepsi okumuş kişiler. Ablalar okumamış veya okutulmamış.
Doğan Cüceloğlu’nun yaşam yolculuğunu kendi ağzından aktaralım; “On bir çocuklu bir ailenin on birinci çocuğu olarak Mersin’in Silifke kasabasında doğmuşum. On yaşındayken annemi kaybettim ve ölümün ne demek olduğunu anladım: artık onu bir daha hiç göremeyecek, dokunamayacak, naz edemeyecektim.
Silifke’de en yüksek dereceli okul olan ortaokulu bitirdikten sonra subay olan ağabeylerimin yanında Ankara ve Kırklareli’nde okudum ve Kırklareli Lisesi’nden mezun oldum. Kırklareli lisesinde ilk aşk şiirimi yazdım.
Ankara Atatürk Lisesi’nde edebiyat ve kompozisyon öğretmenim olan Cahit Okurer bir gün ne olmak istediğim sordu; mühendis olmak istediğimi söyledim. Bilim adamı olmak istemez misin, dedi. Onun etkisi altında İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’ne yazıldım ve oradan mezun olduktan sonra ABD’de Illinois Üniversitesi’nde doktoramı yaptım. Uzmanlık alanım iletişim psikolojisidir.
Amerika’da doktora öğrencisiyken, benim gibi doktora öğrencisi olan Kaliforniya’da doğmuş büyümüş Emily ile tanıştım ve evlendim. On bir yıl süren evliliğimizde üç çocuğumuz oldu: Ayşen, Elif ve Timur.
Evlendiğimde ne kendimi tanıyormuşum, ne de evliliğin ne olduğunu. Silifke’de büyürken çevremde gördüğüm evlilik, koca, baba modelleriyle Kaliforniya’da büyümüş feminist bir Amerikalı kıza kocalık yapmaya çalıştım. Sonuç: hem ben çok ıstırap çektim hem de Emily’e acı çektirdim. Benim şimdi yüreğimi en çok yakan çocuklarıma verdiğim acılar. Onlardan dört yıl ayrı yaşadım.
Yaşadığım acılar her şeyi bilmediğimi, öğrenmem gereken çok şey olduğunu gösterdi ve yalnız bilgi yönünden değil, insan olarak gelişmem gerektiğine ikna oldum.
Kendimi geliştirme süreci içinde kitap yazmaya başladım; ilk kitabım İnsan İnsana bu sürecin ilk ürünüdür. Gelişim süreci içinde kazandıklarımı kitaplar yoluyla paylaşmaya devam ediyorum.
Amerika’daki görevimden emekli olup ayrıldıktan sonra Türkiye’de kitap yazmayı sürdürdüm. Kitap yazmanın yanı sıra konferanslar ve seminerler verdim, televizyon programlarına başladım.Şu devrede önceliğim kitap yazmak. Şu ana kadar kendi yazdığım onüç kitap var”
Erasmus.”İnsan, insan olarak doğmaz, oluşturulur,” der. İnsan nerede oluşturulur? İçine doğduğu ailede. Aile nerede oluşturulur? O toplumun kültürü içinde. İşte Doğan Cüceloğlu içinde doğduğu Silifke’deki bir ailede ve Türkmen ve Yörük kültürü içinde doğup büyüyen biri olarak bizim coğrafyamızın insani yönlerinden örnekler ile yazılarını yazmaya ve konferanslarını vermeyi sürdürmektedir.
Mehmet Mazak
Write a comment: