Open/Close Menu Ben gelmedim davi için, benim işim sevi için...

İstanbul’un tarihiyle ilgili çalışmalarınız var. Bu çalışmaların mahiyeti hakkında bilgi verir misiniz? Osmanlı’nın temizliğe çok önem verdiğini biliyoruz. İstanbul’un çevre temizliği tarihte nasıl yapılıyordu? Temizlik teşkilatı nasıl çalışıyordu?

İstanbul’un il ve kültür tarihiyle ilgili araştırmalarıma İstanbul Üçlemesi dediğimiz bir çalışmayla başlamak istedim: Birincisi, Tanzifat-ı İstanbul. İkincisi, Tenvirat-ı İstanbul. Üçüncüsü, Muhaberat-ı İstanbul.
1. Tanzifat-ı İstanbul: İstanbul’un temizlik tarihi; cadde, sokak, ev, toplanan katı atıkların imha ediliş şekilleri.
2. Tenvirat-ı İstanbul: İstanbul’un aydınlatma tarihi. Bu konuda hiçbir çalışma yapılmamıştı.
3. Muhaberat-ı İstanbul: İstanbul’un iletişim tarihi.
Günümüzde iletişim, teknoloji, sosyal medya diyoruz. Peki, hangi iletişim kanalları vardı ve geçmişte nasıl yapılıyordu? Diyeceksiniz ki telefon, telgraf vardı. Ama hem telefonun hem de diğer iletişim araçlarının İstanbul’a geliş tarihi belli. İlk olarak 2001 yılında Osmanlı arşivi belgelerine dayanarak “Osmanlı’da Çevre ve Sokak Temizliği” adında bir kitapta yayınlamıştım. Ancak belediyelerde çalışmış olmam hasebiyle bu kitapta hem kültürel hem de belediye açısından bakmıştım olaya. Daha sonraki incelemelerimde bu konunun çok bakir olduğunu ve bununla alakalı hiçbir çalışma yapılmamış olduğunu gördüm. Tabi daha sonraki senelerde bu konuyla ilgili sempozyumlar, paneller de yapıldı.

Osmanlı toplumu, İslami kültüre sahip olduğu için temizliğe çok önem verirdi. Özellikle bir şehre girildiği zaman ilk temel çalışma o şehrin imar işlerinin yapılması, suların getirilmesi, hamamların inşası idi. Bu, önceki dönemlerde de var. Ama İstanbul özelinde baktığımızda, uzun yıllardır medeniyetlerin ve imparatorlukların başkenti olan İstanbul’un temizlik konusunda istenilen düzeyde olmadığı gözüküyor. Ancak Fatih Sultan Mehmet’le birlikte temizlik kavramı İstanbul’a ciddi şekilde yerleşiyor. Fatih Sultan Mehmet’in yayınlamış olduğu bir kanunnamede “yoldaki tükürük ve balgamların üzerine kül atılarak temizlenmesi” emredilmiştir. İşte bu noktaya varıncaya kadar vakıflar kurulmuş bir medeniyetten bahsediyoruz. Fatih’ten itibaren de şehrin sokak ve caddelerinin temizlenmesine ayrı bir önem verildiğini görmekteyiz. Klasik dönem dediğimiz Fatih’ten itibaren 18. yüzyılın sonuna yani 1800’lerin başına kadar, arayıcı esnafı adını verdiğimiz bir grup İstanbul’un temizlik işlerinden ve bu tip işlerden sorumlu olmaktadır.

Günümüzde ise belediyelere bağlı temizlik hizmetleri. Üsküdar ya da Ümraniye’yi örnek verirsek bu belediyeler kendilerine bağlı bütün ilçelerin sokaklarının, caddelerinin temizliği için Fen İşleri Müdürlüğü bünyesinde ihale açıyor. O ihaleyi kazanan firma belli sayıda araçlarıyla, arazözleriyle, bazı malzemeleriyle bu işi devletten bir bedel alarak yapıyor. Ama klasik Osmanlı dönemindeki arayıcı esnafında böyle değil. Belediye hizmetleri kadı marifetiyle yapıldığı için, arayıcı esnafı da kadıya bağlı. Örneğin Üsküdar’ın Selami Ali, Salacak ya da Beylerbeyi mahallesi var. Şimdi hangi mahalle zengindir? Beylerbeyi, konaklarıyla daha zengindir. Bugün olduğu gibi ihaleye çıkıyor kadı. Ancak bu sefer Osmanlı Devleti para ödemiyor arazi esnafa. Diyor ki: “Beylerbeyi’nin temizlik işlerini yapacak arayıcı esnafı devletimize şu kadar altın verebilir.” Bunun yanında Selimiye gibi daha fakir mahallelerde de daha düşük altın veriliyor. Böylelikle her mahallenin ve sokağın temizliğini yapan kişilerden para alıyor devlet. Sebebi şu: Arayıcı esnafı atlı arabalarla, küfelerle mahallelerde evlerden atılan katı atıkları topluyor ve ayrıştırma merkezlerine getiriyor. En kötü geriye kalanları da mavna denilen tanzifat aracıyla Prens Adaları’nın ilerisinde belli bir yere döküyorlar. Tabi o dönemde kimyasal atıklar yok. Bugün modern şekilde büyükşehirlerde yapılan çöplerin arıtılıp sonra enerjiye dönüştürme çalışmaları varsa o dönemin kurallarında da bu mevcut. Fakat 19. yüzyılın başından itibaren sistem değişiyor. Özellikle 1854/Şehri Emanet-İstanbul Belediyesi’nin kurulmasıyla birlikte, fen işleri bünyesinde temizlik-tanzifat birimlerine ameleler ve memurlar alınıyor ve bunlar marifetiyle İstanbul’un temizliği gerçekleşmeye başlıyor. Bu konuyla ilgili İstanbul Belediyesi dönemine baktığımız zaman en büyük yatırımlardan birini yapan kişi Cemil Topuzlu Paşa’dır. Cemil Topuzlu Paşa özellikle 1910’lu yıllarda Belediye Başkanlığı’na geldiğinde atlı arabalar ve temizlik-tanzifat ameleleri alıyor. Tabi o yıllarda gitgide büyüyen bir şehir söz konusu. Ancak 1910-1912’de Balkan Savaşları, daha sonra 1914’te 1. Dünya Savaşı’nın çıkması ve özellikle Çanakkale cephesinin açılmasıyla birlikte ordu bütün atlara, sağlıklı ve eli silah tutan erkeklere el koymaya başlıyor. Bunun sonucunda 1910-1915’li yıllarda Şehri Emanet’in bünyesinde ilk defa hanım temizlikçiler istihdam edilmeye başlanıyor. Hatta bu konuyla ilgili “İstanbul sokaklarına dokunan ilk hanım elleri” diye bir makale yazmıştım. Mesela çeşitli kaynaklarda Elif Yazgan’ın ilk defa belediyede temizlik amelesi olarak istihdam edildiği söylense de gerçeği öyle değildir. Çünkü o dönemde birden fazla kişi alınmıştır. Mesela aslen adalardan bir Rum olan Demetre Vaka adlı bir hanım var. Britanya konsolosunun sekreteryasında çalışıyor ve bir Amerikalıyla da evlenip Amerika’ya gidiyor. Aradan 7-8 sene geçtikten sonra 1921’de tekrar geri geldiğinde gördüğü manzarayı anlatıyor. Ancak 1920’li yıllarda İstanbul halen esir. “Bir gün sabahleyin geldim, otele yerleştim. Otelden Karaköy Meydanı’na doğru ineyim dediğimde inanamadım. Önce yanlış bir şey gördüğümü zannettim ve tekrar baktığımda Karaköy’de caddeleri, sokakları temizleyen hanımların, genç kızların olduğunu gördüm.” diyor. Hatta fotoğraflarını çekmiş ve onlar da elimizde mevcut.

Osmanlı temizlik kültürüne önem veriyordu ama sadece dini inançlarla da ilgili değil. O günkü coğrafyanın vermiş olduğu ürünle zeytinin yağından sabun üretiliyordu. 1922’den sonra bir değişim oluyor ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiliyor.
Osmanlı’nın son dönemde kurmuş olduğu Şehri Emanet’teki hizmetlerin bir devamı olarak, Cumhuriyet’in ilanından sonra da fen işleri bünyesinde temizlik müdürlükleri kurularak bu vazifelere devam edilmiştir. Kategorize edersek; klasik dönemde arayıcı esnafı, Şehri Emanet’in ilk kurulduğu zamanda tanzifat amelesi, özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında çöpçü ve günümüzde temizlik hizmetlerini yapan görevliler olarak isimlendirebiliriz.
Osmanlı’nın yapısı bu şekilde ama halkın temizliğine dair elinizde bir ayrıntı var mı?

Tabi ki çok var. Günümüzde binaların önünde çöp bidonları var; vatandaşlar evindeki çöpleri o bidonlara atıyor. Sonra onlar büyük temizlik araçlarıyla toplanıyor. Ayrıca sokakları temizleyen görevliler var. Ama sadece belediye sorumlu bu işten. Oysa klasik Osmanlı döneminde her mahalledeki camide görev yapan imamlar aynı zamanda temizlik hizmetlerinden sorumludur ve onlar birinci derecede sorumlu mülki amir konumundadır. İkincisi, esnafların bulunduğu yerde esnaf loncaları vardır. Mesela Üsküdar esnafının esnaf birlikleri başkanı sorumludur. Ama günümüzde böyle bir sorumluluk yok. Hepsi belediyelerin temizlik işlerine münhasırdır. Bu da belediyelere ciddi bir kamu yükü getirmektedir. Çünkü o çöpleri toplarken hem eleman istihdam ediyor hem araba alıyor hem de çok masraf yapıyor. Geçmişte bütün yük tek bir kuruma ait değildi, paylaşımla beraber bir şeyler yapmak vardı. Klasik Osmanlı döneminde özellikle 1840’lara kadar arayıcı kimselerle ve esnaf grubuyla İstanbul temizleniyordu. Bu konuyla ilgili de devletin cebinden hiçbir para çıkmadığı gibi, o mahalleleri temizleyen kişilerden devletin belli bir vergi ve para aldığını anlattım. Ters ihale sistemi var. Ayrıca önümüzdeki yıllarda ve dönemlerde çöp ciddi bir gelir kaynağı haline gelecek. Şu anda gelişmiş Avrupa’da çöpten enerji üretiliyor. Dolayısıyla biz bugün belediye olarak ihale etiğimiz zaman nasıl firmalara ciddi şekilde para ödüyorsak önümüzdeki yıllarda da tam tersine firmalar “İstanbul’un ya da Üsküdar’ın bütün temizliğini, çöp işini biz alalım.” diye gayret gösterecek. Bunun karşılığında da belediyelere para ödeyecek. Ecdadımız asırlar önce bunu yaptıysa günümüzde niye yapamayalım?
Dün bir haberde izlemiştim. Bir görme engelli vatandaş çöp topluyor ve onları ayrıştırarak tekerlekli sandalye alıp bir yardım kampanyasına katılıyor. Gelirken yine dikkatimi çekti; bu arabalarla çöp toplayanlar, plastik bidonları, kâğıtları ayırıyorlardı. Böyle bir sektör de var sanki.
Var zaten ve onlar bugünkü modern arayıcılar. Şu anda ilçe belediyeleri sadece çöpleri toplamakla mükelleftir. Ama onun ayrıştırılması, geri dönüşümün sağlanması, imha edilmesi ise büyükşehirlerin görevidir. Halen bu sistem yürüyor. Mesela Osmanlı döneminde Darphane’nin işini almaya çalışan ciddi bir arayıcı esnafı varmış. Çünkü o en değerli ihaleymiş ve suyla birlikte yıkanıp akıntılara giden o pislikleri toplar, içinden kıymetli parçalar bulurlarmış. Hatta Kaşıkçı Elması’nın da bir arayıcı esnafın küfesinden çıkmış olduğu söyleniyor.
Detaylı bir temizlik düzenlemesi olan vakıflarla ilgili bilgi verebilir misiniz?

Fatih Sultan Mehmet’in bir vakfiyesi vardır bu konuda, meşhurdur. Diyor ki:
“İstanbul’un sokakları için belli isimler tutula. Onlar ellerinde kül dolu torbalarla gezine. Birisi cadde veya sokakta yere tükürdüğü zaman, torbalarındaki küllerle o balgamın üstü kapatıla ve temizlene.” Yine Edirne’yle, başka şehirlerle ilgili çeşitli vakfiyeler var.
Mesela başka bir örnek vereyim: Sadece şehrin değil, denizin temizliği de önemliydi. Zannediyorum 1998-2000’li yıllarda büyükşehir belediyesi bünyesinde Haliç’in ve denizlerin üzerini temizlemek için bir araç yapıldı. 1700’lü yıllarda Midilli Adası’nı ve körfezi temizlemek için de Osmanlı döneminde araç üretmişler.

Biz şimdi her şeyi yeni keşfeden bir toplum değiliz. Ecdadımızda bunların hepsi var ve tarihte bunun birçok örneğine şahidiz. Ama en önemlisi de az önce söylediğim gibi İstanbul’un temizliği sadece belli görevlilere münhasır değil; başta mahalle imamı olmak üzere herkes bu işten sorumlu. Bütün insanlar kendi evinin önünü, esnafsa kendi dükkânının önünü süpürmekle mükellef. Yine o gün esnaf odaları başkanı ya da lonca başkanı kimse o sorumlu. Tabi ki kendisi yapmıyor, diyor ki: “Herkes kendi dükkânının önündeki belli alanları temizleyecek.” Ama bugün bunu yapan yok.
İşte bunları üretmemiz, halkı ve toplumu işin içine çekmemiz ve bilinçlendirmemiz lazım.

Write a comment:

*

Your email address will not be published.

© 2020 - Mehmet Mazak

logo-footer