Uzak diyarlardan gönderdiğim selamlara
Verdiğin cevaplarda gizli sana olan aşkım
Ey yüreğimden akan şelalelerin şehri
Seni sana anlatmak ne kadar zor, ne kadar çetin
Tıpkı Toroslara tırmanmak, gökyüzünü yakalamak gibi
Sen yaşıyorsun, hayatın içindeki akışa bakarak
Bilinenden bilinmeyene, zamandan zamana geçiyorsun
Sözlerim birbirine değerek geçiyor limon bahçelerinin üstünden
Kalp yangınlarının geçişinin, umutların şehri
Gecenin göğüne tutunan yıldızların şehri
Ve ben seni yine seviyorum Akdeniz’in incisi
Mersin
Mitolojik İki Kız,
İki Deniz Marmara ve Akdeniz,
Tek Kader ikisinde de yılan zehirlenmesi,
Hikayenin geçtiği mekanlar Kızkulesi – Kızkalesi
Kızkulesi’ni bütün Türkiye, Dünya tanıyor, Boğaziçi’nin Marmara’dan girişinde Üsküdar Salacak’ta İstanbul’un sembol kültür miraslarından biri.
Kızkalesi,UNESCO Dünya Miras Merkezi’nce Nisan 2014’de yapılan değerlendirmeler sonucunda, Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne alınan Mersin’in, Doğu Akdeniz’in ve ülkemizin en güzel fotoğraflarından biri olan, fantastik bir geçmişe ev sahipliği yapan kale. Ne hüzündür ki Kızkalesi İstanbul’da ve ülkemizde bile tanınmamaktadır.
Bu makalemde Kızkulesi’nin tarihini, efsanelerini teferruatlı anlatacak değilim. İstanbul’un ve Üsküdar’ın sembol tarihi yapılarından fotoğraf karelerinin vazgeçilmezi… Marmara Denizi’nin Boğaziçi girişindeki bu Kızkulesi ile binlerce yıllık tarihinde çeşitli medeniyetlere beşiklik eden Mersin’in Akdeniz ortasındaki Kızkalesi mitolojik olarak aynı efsaneyi tarihine ve taşlarına remz etmiştir.
Kızkulesi ve Kızkalesi’nin ortak hikayesine geçmeden önce kısaca Kızkalesi (Korykos) hakkında biraz bilgi verelim.
Mersin’in Erdemli ilçesinin önemli turizm merkezi olan Kızkalesi, Erdemli’ye 23, Mersin’e 60 km mesafededir.
Kızkalesi (Korykos), tarih içinde Selevkoslar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Ermeniler, Fransızların (Kıbrıs Krallığı), Karamanoğulları ve Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetinde kalmış önemli bir yerleşim bölgesidir. Yapılan ilk kazılarda buraya ilk yerleşimin MÖ. 4. yüzyıla ait olduğunu gösteriyor. Ünlü tarihçi Herodot, bu şehri Georges adında Kıbrıslı bir prensin kurduğunu yazar. Milattan sonra 72 yılında Roma hâkimiyetine giren Kızkalesi, 450 yıl Roma yönetimine bağlı kalmıştır. Bu dönemde zeytincilikte büyük bir gelişme göstermiş ve zeytin yağı ihraç merkezi olmuştur. Bizanslılar döneminde Arap saldırılarına karşı çevresi surlarla çevrilmiştir. Daha sonra burası Selçuklular’ın ve Kilikya Ermeni Krallığı’nın eline geçmiştir. Ermeniler’in 14. yüzyılda artan Karamanoğlu saldırıları nedeniyle Kıbrıs Krallığı’na sattığı ve önemli bir ticaret limanı olan Kızkalesi, 1448 yılında Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından ele geçirilmiş ve yeniden imar edilmiştir. 1471’de Osmanlılar’ın eline geçen Kızkalesi bu dönemde önemini kaybetmeye başlamıştır. Cem Sultan, 1482 yılında, Rodos Şövalyeleri’nin yolladığı gemiye binmeden önce bir süre burada kalmıştır.
Bugün, Kızkalesi’ndeki ören yerlerinde kalelere, kiliselere, sarnıçlara, su kemerlerine, kaya mezarlarına, lahitlere, taş döşemeli yollara rastlanılmaktadır. Kıyıdan 500 metre açıkda küçük bir adacık üzerine kurulu kaleye, Kızkalesi denilmektedir. Son yıllarda restore edilen Kızkalesi, sekiz kuleyle korunmuştur. Kalenin dış çevre uzunluğu 192 metredir.
Günümüzde Kızkalesi, Doğu Akdeniz ve Mersin’in en popüler tatil merkezlerinden biri konumundadır. Denizin içindeki yapı dışında kara tarafında büyük bir kale ve şehir kalıntıları mevcuttur. Kızkalesi ile ilgili birçok hikâye ve efsane olmakla birlikte Korykos şehrinin stratejik konumu nedeniyle saldırılara karşı önlem amacıyla deniz kalesinin yapıldığı bu kalenin saldırıya karşı ilk savunma noktası olarak inşa edildiği bazı kaynaklarda yer almaktadır.
Bu tarihi bilgilerden sonra bizim için makalemizin konusunu teşkil eden “İki Kız İki Deniz Tek Kader Kızkulesi – Kızkalesi” mitolojik hikayeleri anlatmaya başlayalım.
Öncelikle çocukluk ve lise yıllarımı çok yakınında geçirdiğim Kızkalesi ile başlanmak istiyorum. Küçük bir ada üstünde olan Kızkalesi ile ilgili büyüklerimizden duyduğumuz efsane şöyledir: Korykos’ta yaşayan krallardan biri, bir kız çocuğunun olması için gece gündüz tanrılara dua edermiş. Sonunda dileği yerine gelmiş, dillere destan güzellikte bir kızı olmuş.
Kralın kızı büyüdükçe daha da güzelleşiyormuş. Güzel olduğu kadar yardımseverliliğiyle de herkesin olduğu kadar tanrıların da hayranlığını ve sevgisini kazanmış. Bir gün Korykos Kentine bir kâhin gelir. Kral onu saraya davet eder. Kâhin kızı görünce irkilir, korkar, fakat krala bir şey söylemez. Kral kâhini zorlayınca; “Kralım güzel kızınızı bir yılan sokacak ve kızınız ölecek. Bu yazgıyı kimse bozamayacak. Sizde engel olamayacaksınız.” der. Kral kızına bundan söz etmez, fakat üzüntüyle derin düşüncelere dalar. Sonunda Korykos Kalesi karşısında kıyıya yakın küçük bir adacık üstüne bir kale yaptırır. Hizmetçileriyle birlikte güzel kızını bu kalede yaşaması için yerleştirir.
Olan bitenden haberi olmayan kız, çok üzülmekte, günden güne eriyip gitmekte, olan bitene bir anlam verememektedir. Gel zaman git zaman denizin içindeki kalede yaşamaya başlayan kızın canı bir gün altın sarısı bir üzüm ister. Hellenistik Çağda Olba (Ura) günümüzde Uzuncaburç üzümleri ile ünlü bir yerleşim yeridir. Kral kızı için Uzuncaburç’tan çok özel bir sepet üzüm getirtir. Getirilen üzümlerin altına yerleşmiş olan bir yılan vardır.
Kral hizmetçileri ile üzüm sepetini denizin ortasında bir kalede yaşayan kızına yemesi için gönderir. Sepeti alan kız üzümleri yemek için elini altığında sepetin içinde çöreklenmiş olan yılan onu sokar ve anında ölür.
Bu efsaneye göre bu tarihten sonra Korykos şehrine Kzkalesi ismi verilir, nesilden nesile bu hikaye anlatılarak günümüze kadar böyle gelmiştir.
Kızkulesi’nin de aynı kaderi paylaşan bir hikayesi vardır. Kehanete göre krala kızının 18’ine bastığında bir yılan tarafından sokularak öleceği söylenir. Bunun üzerine kral denizin orta yerine bu kuleyi inşa ederek çaresizce kızını buraya kapatır. Hatta ve hatta yılan tehlikesine karşı birçok önlem alınır. Bir gün Kral’ın kızı hastalanır, ateşlenir ve yataklara düşer bunun üzerine tüm hekimler seferber olur ancak çare bulunamaz en sonunda bir hekim Kral’ın kızını iyileştirir ve Kral o günü bayram ilan eder kutlamalar, törenler ardı arkası kesilmez. Kuleye gönderilen üzüm sepeti hesaba katılmamıştır bu sepetin içinde küçük bir yılan vardır ve Kral’ın kızını sokar ve öldürür.
Derler ki bu tarihten sonra bu kuleye Kızkulesi denmiştir.
Mitolojik İki Kız, iki deniz Marmara ve Akdeniz, aynı kader… Birini dünya tanır, diğeri çok az bir kimse…
Şimdi bizlere düşen Mersin’de, Kızkalesi’nden başlamak üzere gittikçe büyüyen daireler çizerek içlerini yeniden planlamak, tarihe saygıdan beslenen ve çevreyi de ihmal etmeyen bir yaklaşımla kültürel miraslarımıza sahip çıkmaktır.
2015 başlarında başlatmış olduğumuz çalışmalar ile 2015 sonunda Akdeniz ortasındaki bu kültür mirası Kızkalesi’nin bir maketi Miniatürk’te sergilenmeye başlanmıştır.
Write a comment: